“Bir ölümlünün tanrılara kafa tutma zamanı yeniden geldi.”
Titan Quest 2, Yunan mitolojisinin tozlu sayfalarını tekrar aralıyor ve ilk oyunun kült haline gelen aksiyon-RPG mirasını günümüz standartlarına taşıyor. Yani burada, haritanın bir ucundan diğerine koştururken bir yandan Medusa’yla kapışıyor, diğer yandan envanter yönetimiyle savaşıyorsunuz. Ve evet, bu savaş bazen Medusa’dan daha zor oluyor.
Hikaye: Kader Tanrıçalarının Gölgesinde Başlayan Yolculuk

Titan Quest 2, mitolojik hikâye anlatımını sadece arka plan süsü olarak kullanmayan, tam tersine senin yolculuğunun özüne yerleştiren bir yapım. Daha oyunun ilk dakikalarında, “bu sadece bir aksiyon RPG değil, bu bir efsane yeniden yazılıyor” hissini fazlasıyla veriyor. Ve bu hissin kaynağı, Nemesis’in varlığı.
Tanrılar Arasında Bir Hesaplaşma
Hikâyemiz, ölümlülerin kaderine yön veren üç tanrıçadan biri olan Nemesis’in dengeyi bozmasıyla başlıyor. İntikam tanrıçası, kadere müdahale ederek dünyada kaos tohumları ekmeye başlıyor. Bu öyle basit bir “kötü tanrı geldi, hadi dövelim” anlatısı değil. Nemesis’in öfkesinin arkasında uzun yıllardır süregelen tanrılar arası çekişmeler ve ihanetler yatıyor. Özellikle Klotho, Atropos ve Lachesis’in —yani kaderin iplerini tutan diğer tanrıçaların— Nemesis ile olan geçmişi diyaloglar yoluyla yavaş yavaş açılıyor. Ve bu çok güzel işlenmiş. Ana görevler ilerledikçe, tanrıların karakterlerine dair ufak detaylar, duvar yazıları, kadim tabletler ve bazı yan karakterlerin yorumlarıyla tamamlanıyor.
Sen, her zamanki gibi kaderin çemberine doğmuş bir ölümlüsün. Ama bu kez fark şu: bu sefer kaderin sahibiyle bizzat hesaplaşmak zorundasın.
Kaderin Örgüsünde Bir Ölümlü
İlk görevimiz, köyümüze yapılan bir yaratık saldırısının ardından başlıyor. Klasik gibi görünüyor ama olaylar çok hızlı bir şekilde büyüyor. Nemesis’in zincirlerinden kurtardığı eski tanrısal varlıklar, rüyaları karabasanlara çeviren gölge yaratıkları ve özellikle ilk bölümde karşılaştığımız Çürümüş Orman‘ın lanetli druidleri, hikâyenin sadece “mitolojik” değil aynı zamanda karanlık bir tona sahip olduğunu gösteriyor.
Oyunun ilerleyen safhalarında, özellikle Lesbos Adası, Delphi Tapınağı ve Phlegra Dağları gibi bölgelerde, mitolojik hikâyelerin birer görev değil, aslında oyuncuya karakter gelişimi sunan bölümler olduğunu fark ediyorsun. Örneğin, Lesbos’ta tanıştığım yaşlı bir ozan bana, gençliğinde tanrıçaların rüyalarına misafir olduğunu anlatan bir yan görev verdi. Görevin sonunda, aslında Nemesis’in Lesbos halkı üzerindeki ilk lanetlerinden birinin yıllar önce başladığını öğreniyorsun. Bu tarz mikro hikâyeler, ana anlatıyla organik şekilde birleşiyor.
Diyaloglar, Kararlar ve Mitolojik Derinlik
Diyalog sistemi sınırlı ama etkili. RPG’de büyük seçimler bekleme ama zaman zaman sana sunulan diyalog seçenekleriyle bazı karakterlerin kaderlerini belirleyebiliyorsun. Hatta bir yan görevde, bir kabilenin yaşlı liderini sürgüne mi göndereceğim yoksa geçmişini affedip tekrar topluma mı kazandıracağım konusunda karar verdim. Bu karar, ileride başka bir bölgede karşıma çıktı ve verdiğim kararın hikâyeyi nasıl etkilediğini gördüm. Ufak ama etkileyici bir detay.
Özellikle hoşuma giden bir diğer şey ise mitolojik göndermelerin “ansiklopedi gibi kafaya vurulmaması”. Yani gidip “Bak burası Hades, burada ölü ruhlar var” denmiyor. Sen o bölgeye girdiğinde, atmosferi, diyalogları ve düşman tiplerini gördüğünde “Tamam burası yeraltı dünyası” diyorsun. Oyunun hikâye anlatımı da tıpkı bu şekilde: akıllı, sabırlı ve karakterine güvenen bir anlatı sunuyor.
Atmosfer & Görsellik: Ege Rüzgarı Yüzüne Çarptığında Anlıyorsun

Titan Quest 2 seni ilk dakikadan itibaren sadece bir oyuna değil, antik bir mitin içine atıyor. Oyun haritasında adım attığın her karış toprak, sana “burada bir şeyler yaşanmış” hissini veriyor. Ve bu hissin arkasındaki en büyük güç, atmosfer tasarımı ve görsellikteki detaycılık.
Akdeniz Teması: Tozlu Mermer, Mavi Ufuklar ve Kanla Sulanmış Zeytinlikler
Oyunun genel estetik yaklaşımı, ilk oyundaki mitolojik dünya hissini koruyor ama bu kez çok daha canlı, derin ve çarpıcı. Renk paleti cıvıl cıvıl değil; toprak tonları, taş griler, yanan portakal güneşler ve geceleri mat mavi gölgelerle işlenmiş. Yani burada her şey foto-realistik değil ama estetik olarak “tam kararında”.
Mesela Attika Ovası’ndan geçerken uzaktaki dağlara baktığında, sisin arasından antik bir tapınağın silueti beliriyor. Düşmanlar olmasa, sadece manzara izleyerek saat geçirebilirsin. Ama tabii ki bu huzur kısa sürüyor. Her doğa harikasının gölgesinde, pusuda bekleyen bir mitolojik dehşet var. Görsel anlatım bunu çok iyi yansıtıyor: güzellik ve kaos, el ele.
Bölge Tasarımları: Her Yer Kendine Ait Bir Nefes Alıyor
Haritalar kopyala-yapıştır değil. Her bölgenin kendine özgü bir ruhu var.
- Phlegra Dağları, volkanik kayalarla, kırmızı gökyüzüyle adeta cehennemin kapısı.
- Delphi, kadim sütunları ve mozaikleriyle kültürel bir mabede dönüşmüş.
- Lesbos, deniz kıyısındaki sisli kasabalarıyla biraz daha melankolik, biraz daha kişisel hissettiriyor.
Bu bölgesel çeşitlilik, oynanışa da yansıyor. Her bölgedeki ışık, hava durumu ve gündoğumu farklı. Özellikle sabahın ilk ışıklarıyla birlikte ağaçların arasından sızan güneş ışığını ilk gördüğüm an, durup ekran görüntüsü aldım. Çünkü oyun o an sadece bir aksiyon RPG değildi, bir tabloya dönüşmüştü.
Gece-Gündüz Döngüsü: Gerçekten Yaşıyorsun
Gece çöktüğünde ortam sadece kararmıyor, geriliyor.
- Fenerle yürüyen köylüler,
- Gece çıkan farklı yaratıklar,
- Uzaktan gelen baykuş sesi,
- Sisle örtülen yollar…
İlk oyunda olmayan bu detaylar, TQ2’yi resmen bir “yaşayan dünya” haline getiriyor. Hatta gece gökyüzüne baktığında, antik Yunan yıldız takımyıldızlarını fark edebiliyorsun. Göz zevkine mitolojik fan service!
Karakter ve Animasyonlar
Karakter modelleri detaylı. Zırhlar, silahlar, pelerinler… Her biri savaş meydanında hem şık hem de işlevsel duruyor. Özellikle efektler çok başarılı. Lavla vurduğum bir düşmanın yere düşerken dumanlar içinde kıvranması veya elektrik büyüsüyle sarsılan yaratıkların titreyen iskelet animasyonları… Bunlar sadece efekt değil, seni aksiyona bağlayan detaylar.
Ama her şey dört dörtlük mü? Değil.
Ufak Eksiler
- Bazı çevre objeleri (ağaçlar, taşlar) yakından bakıldığında biraz düşük çözünürlük hissi verebiliyor.
- NPC yüz ifadeleri zaman zaman duygusuz. Bazı kritik sahnelerde karakterlerin yüzüyle konuşma senkronu tutmuyor.
- Kapalı alanlar atmosfer olarak açık alanlara göre daha zayıf kalıyor.
Ama genel olarak bakıldığında, Titan Quest 2’nin dünyası seni bir defa içine aldı mı kolay kolay bırakmıyor.
Mekanikler: Eski Ruh, Yeni Akıl

Titan Quest 2, klasik izometrik aksiyon-RPG’lerin temel dinamiklerini korurken, bu formülü günümüz beklentilerine göre akıllıca güncelleyen bir yapıya sahip. İlk oyunu oynamış olanlar kendilerini evinde hissedecek ama bu “aynısı işte” demek değil. Oyun birçok noktada ince ama etkili mekaniksel dokunuşlarla “bu gerçekten ikinci oyun olmuş” dedirtiyor.
Mastery Sistemi: Karakterini Sen Yarat, Sen Biç
Oyunun belki de en sevilen sistemi bu: Mastery (Ustalık) sistemi. Titan Quest 2’de karakterini hazır bir sınıf seçerek değil, iki farklı “ustalık alanı”nı birleştirerek oluşturuyorsun. Bu sistem, Diablo II’deki sınıf seçiminin özgürlüğünü, Grim Dawn’daki çift sınıf yapısıyla harmanlıyor gibi düşünebilirsin.
Benim ilk tercihim Hunting + Earth kombinasyonu oldu. Hem uzaktan yay kullanabiliyorum hem de yere volkanlar fışkırtarak alan hasarı yaratıyorum. Arkadaşım ise Defense + Storm yaptı ve elektrik saçan zırhlı bir tank yarattı. Her kombinasyon sadece stil değil, tamamen farklı oynanış deneyimi sunuyor.
Ve en güzeli? İlerledikçe pişman olduğun build’i değiştirebiliyorsun. Oyunun içinde yer alan Respec (yetenek sıfırlama) sistemi, “yanlış oynadım, boşa gitti” stresini ortadan kaldırıyor. Bu da deneyselliği teşvik ediyor.
Savaş Mekanikleri: Daha Hızlı, Daha Akıllı
İlk oyunda belki de en çok eleştirilen şeylerden biri, karakterin biraz hantal hissettirmesiydi. Titan Quest 2 bu konuda ciddi bir iyileştirme yapmış.
- Animasyonlar artık daha akıcı.
- Saldırıya geçiş süresi kısalmış.
- Kaçınma (dodge roll) mekaniği eklenmiş.
- Düşmanlara karşı “pozisyon alma” hissi bariz.
Özellikle boss dövüşleri ciddi taktik istiyor. Mesela Hydra savaşında, üç kafanın her biri farklı türde saldırı yapıyor. Biri zehir püskürtüyor, biri alev topu, diğeri fiziksel saldırı. Savaş alanında sürekli pozisyon değiştirmen gerekiyor. Alan etkili büyüler (AOE) ile boss mekaniği artık “canı bitene kadar vur” değil, gerçekten çözmen gereken bir puzzle gibi olmuş.
Loot Sistemi: Renkli, Tatmin Edici, Azıcık Dertli
Titan Quest 2’nin loot sistemi hâlâ aynı bağımlılık yaratan yapıda. Beyaz, mavi, mor, turuncu… Her düşmanın ardında küçük bir umut var. Ve en güzeli, artık filtreleme sistemi mevcut. İstersen düşük seviye eşyaları otomatik olarak gizleyebiliyorsun. Envanter ekranı biraz karmaşık olsa da bu filtreleme işi çok işe yarıyor.
Efsanevi (Legendary) silahların bazılarında ise özel efektler var. Mesela bir tanesi kritik vuruş yaptığında yere yıldırım düşürüyor. Bu tür küçük ama etkili detaylar, loot’un sadece “sayısal güç” değil, görsel tatmin de sunduğunu gösteriyor.
Envanter & Crafting
- Envanter yönetimi biraz hâlâ Tetris gibi. Özellikle yüksek seviye silahlar ekranı kaplıyor.
- Crafting sistemi temel düzeyde ama iş görüyor. Özellikle relic (kalıntı) sisteminde, parçaları birleştirip ekipmanlara pasif bonuslar eklemek keyifli.
- Satıcılardan aldığın eşyalar ise genelde çöp. Loot her zaman daha ödüllendirici.
Karakter Gelişimi: Numaralar Değil Seçimler Önemli
Level atlarken sadece “güç arttı” hissi değil, oyun tarzın değişiyor. Her yetenek ağacı birkaç farklı dal barındırıyor. “Bu sefer lav yerine toprak golemine yönelsem ne olur?” gibi sorularla sürekli build denemek istiyorsun. Bu da oynanabilirliği katlıyor.
Ve unutmadan: zorluk seviyesi tatlı sert. Düşmanlar ölmek bilmiyor değil ama yanlış build yaparsan, özellikle bosslarda yerle bir oluyorsun. Bu da oyuncuyu hazırlıklı olmaya zorluyor.
Oyun Süresi & Tekrar Oynanabilirlik

Titan Quest 2, tek seferlik bir koşu değil, uzun soluklu bir maraton. Yani “bitirdim, rafa kaldırayım” kafasında bir oyun değil. Bitirdikten sonra hem içeriğin hem de sistemin sunduğu tekrar oynama dürtüsü o kadar yüksek ki, kendini yeni bir karakter açarken buluyorsun. Ve bunu yaparken de “bu sefer bambaşka bir build deneyeyim” demek çok doğal geliyor. Çünkü oyunun sistemi seni buna teşvik ediyor.
Ana Hikâye Süresi
İlk kez oynayacaksan, görevleri okuyarak ve etrafı keşfederek ilerliyorsan — ki bu oyunda çok keyifli — ana hikâye ortalama 30–35 saat sürüyor. Bu süre, yan görevleri de kısmen kapsıyor ama haritayı her köşesine kadar gezmedim diyorsan, 40 saate kadar uzayabiliyor.
Ben ilk oynayışımda 37 saatte bitirdim ama bazı bölgeleri özellikle “bir daha dönerim” diyerek geçmiştim. O yüzden %100’lük bir bitiriş için en az 50+ saat ayırman gerek.
Ve güzel tarafı şu: Oyun seni “hikâyeyi bitir, hadi çık” şeklinde yönlendirmiyor. Final boss’tan sonra bile keşfedilmeyi bekleyen bölümler, gizli görevler ve challenge alanları var. Mesela ben hikâye bittikten sonra Lesbos Adası’nın güneyine doğru yürüdüm ve orada daha önce haritada görünmeyen mini bir zindan buldum. İçinden oyunun en iyi silahlarından biri düştü.
Zorluk Seviyeleri ve NG+
Tıpkı ilk oyunda olduğu gibi, Titan Quest 2 de seni bitirdikten sonra Yeni Oyun Plus (NG+) sistemine sokuyor.
- İlk zorluk seviyesi “Normal”.
- Oyunu bitirdikten sonra “Epic” açılıyor.
- Onu da geçersen “Legendary” geliyor.
Bu sistem, aslında Diablo II’den hatırladığımız klasik yapı ama burada fark şu:
Zorluk arttıkça sadece düşmanlar değil, loot kalitesi ve düşman davranışları da değişiyor. Mesela Epic modda bazı yaratıkların daha farklı saldırılar yaptığını fark ettim. Ayrıca daha önce girmediğim bazı bölgelere Legendary modda girebildim. Yani tekrar oynamak sadece “daha zor versiyon” değil, gerçekten farklı içerikler de içeriyor.
Farklı Build’ler, Farklı Oynanış
Mastery sisteminden zaten daha önce bahsetmiştim ama tekrar oynanabilirliğe katkısı çok büyük.
İlk oyunda fiziksel hasar ağırlıklı bir build yaptıysan, ikinci karakterini saf büyücü yapıp oyunun bambaşka bir yüzünü görebiliyorsun.
Ben ikinci turda Storm + Spirit build denedim. Uzaktan hasar veren, düşmanları yavaşlatan ve alan etkili büyülerle döven bir karakter çıktı ortaya. Bu karakterle oynamak, ilk oynadığım karaktere göre daha taktiksel ilerlemeyi gerektirdi. Aynı boss savaşları bile farklı zorluklarda geçti.
Yani oyun seni sadece “yeniden başla” demiyor; diyor ki:
“Yeniden başla çünkü bu sefer başka biri olacaksın.”
Mod Desteği & Co-op Potansiyeli (Bonus)
Henüz resmi mod desteği tam oturmuş değil ama geliştiriciler ilk oyunda olduğu gibi mod topluluğuna açık olacaklarını net şekilde duyurdu. Yani ileride içerik desteğiyle tekrar oynanabilirlik daha da güçlenecek.
Co-op tarafında ise arkadaşlarınla birlikte baştan sona oynayabileceğin bir yapı mevcut. Özellikle farklı Mastery kombinasyonlarıyla takım sinerjisi kurmak çok keyifli. İleride PvP ya da arena bazlı içerikler gelirse, tekrar oynanabilirlik ciddi anlamda uçar.
Artı ve Eksi Yönleri
| Artı Yönler ✅ | Eksi Yönler ❌ |
| ✔ Mitolojik hikâye ve atmosfer mükemmel entegre edilmiş | ❌ Arayüz (UI) hâlâ eski nesil hissi verebiliyor |
| ✔ Mastery sistemi ile özgür ve yaratıcı karakter yapıları | ❌ NPC yüz animasyonları zayıf, bazı diyaloglar yüzeysel |
| ✔ Bölge tasarımları etkileyici, görsel çeşitlilik yüksek | ❌ Co-op modu yer yer kararsız çalışabiliyor |
| ✔ Zorluk modları ve NG+ ile tekrar oynanabilirlik çok iyi | ❌ Kapalı alan tasarımları açık alanlara göre zayıf |
| ✔ Düşman çeşitliliği ve boss dövüşleri oldukça tatmin edici | ❌ Ses miksajı bazı yerlerde dengesiz |
| ✔ Dengeli loot sistemi, özelleştirilebilir envanter filtresi | |
| ✔ Keşif odaklı içeriklerle dolu, sırlarla bezeli büyük harita |
Path of Exile 2 ve Diablo 4 ile Kısa Kıyaslama
- Path of Exile 2, mekaniksel derinlik ve build çeşitliliği konusunda Titan Quest 2’ye göre çok daha karmaşık ve ileri düzey bir ARPG deneyimi sunuyor. Ancak bu derinlik, yeni oyuncular için zaman zaman boğucu olabiliyor. Titan Quest 2, bu konuda daha erişilebilir ve anlatımı daha sade. Kısaca: PoE2 bir laboratuvarsa, TQ2 iyi yapılandırılmış bir okul gibi.
- Diablo 4 ise AAA bütçesinin hakkını görsellikte ve sunumda fazlasıyla veriyor. Ancak Titan Quest 2, özellikle hikâye ve atmosfer entegrasyonu konusunda Diablo 4’ten daha içten ve daha samimi bir deneyim sunuyor. Ayrıca build sistemindeki esneklik, TQ2’de çok daha tatmin edici. Diablo 4 “şık”, TQ2 “derin” bir deneyim vadediyor.
Titan Quest 2 Alınır mı?
Eğer Path of Exile 2 kadar karmaşıklıktan hoşlanmıyorsanız ve daha sade yapıda bir oyun istiyorsanız evet Titan Quest 2 alınır. Ayrıca bu oyun türünün de atalarından sayılır. Bu nedenle bir şans verebilirsiniz.
